Ülkemizde yaşanan ekonomik darboğaz, döviz ile dövize bağlı girdilerde yaşanan beklenmeyen ve öngörülemeyen artışlar nedeniyle, halen piyasada faaliyet gösteren birçok firma kendi kararları ve kabiliyetleri dışında gelişen bir dizi ekonomik sebep sonucunda borçlarını ödemekte zorlanmakta ve ticari borç yükümlülüklerini yerine getirememektedir, Ülkede yaşanan ekonomik krizler sonucunda karşılıksız çekten dolayı mahkûmiyet alan kişilerin sayısında sürekli bir artış görülmektedir Türkiye’deki ceza davalarının önemli bir oranı karşılıksız çekle ilgilidir. Bu oran, karşılıksız çek olayının, tam bir sosyal felakete dönüştürmüş durumdadır ve bu felaketin mağdurlarının mağduriyet sebepleri direk ekonomik gelişmelerdir.
Yürürlükte olan çek yasası ise değiştirildiği günden itibaren tartışma konusu olmakla birlikte, günümüz ekonomik profili bu yasayı ivedilikle mercek altına almayı zorunlu hale getirmiştir.
Öncelikle kanunda çek tanımın ve amacının kapsamı açıkça belirtilmelidir. Çek; “Bir kimsenin, bankadaki hesabından belgede yazılı miktar kadarının belgede adı yazılı olana ya da onun belgeyi havale ettiği kimseye ya da belgeyi taşıyana ödenmesi için düzenlediği, belli biçim ve özelliği olan yazılı belge” olarak bilinmekte ve tarif edilmektedir. Yani çek; aslında bir kişi veya firmanın bankasına verdiği bir ödeme talimatıdır ama piyasada vadeli olarak verilerek borçlanma aracı olarak kullanıldığı herkes tarafından bilinen ama görmemezlikten gelinen bir gerçektir. Uygulamada, bu tür anlık ve günlük ödeme emirleri için çek yerine firma veya kişi tarafından yazılıp imzalanmış yazılı talimatlarla veya internet bankacılığı marifeti ile çekin sözlük anlamında belirtilen bu işlemleri, yerine getirmek mümkündür ve bunun için çoğunlukla çek karnesine zaten ihtiyaç duyulmamaktadır. Tanzim ve ödeme tarihleri arasında fark olan vadeli çekler ise bankaya verilen bir ödeme talimatı yerine borçlanma amacıyla kullanılan bir araç haline gelmektedir. Eğer çek bir ticari işlem ve fatura karşılığı verilmiş ise ve fatura tarihi ile çek vade tarihi arasında fark var ise o vakit bu evrak bankaya karşı verilen bir ödeme talimatı vasfını yitirmiş, bir borçlanma evrakı haline gelmiştir. Esasen bono hükmünde değerlendirilmelidir.
Çek tediye makbuzundaki tarih ile çekin üzerinde yazılı ödeme tarihi birbirinden farklı ise (çek ileri bir vadeye yazılmış ise) bunun bir ödeme talimatı değil de borçlanma aracı olduğu (bono olduğu) açıkça anlaşılabilir. Çeki ileri vadeye yazılmış haliyle teslim alan ve bu şekliyle kabul eden tacir ise, teslim aldığı çekin bedelinin borçlunun banka hesabında mevcut olmadığını, vadesi geldiğinde keşideci tarafından hesapta hazır edileceğini varsayarak ve bu riski kabul ederek almıştır. Bu şekilde risk almak istemeyen, çeki tam anlamıyla bir ödeme talimatı olarak görmek isteyen her tacir, sattığı mal veya hizmet karşılığında sadece bloke çek kabul etmelidir. (Bloke çek, bankası tarafından çek üzerinde yazılı tutarın hesapta mevcut ve bu çekin ödemesi için bloke edildiğine dair ibare yazılmış çek demektir)
Diğer taraftan piyasa gerçeklerine bakıldığında ise, mal ve hizmeti ihraç eden taraf, çoğunlukla önce karşı taraftan çekleri teslim alıp, sonradan malı ve hizmeti teslim etmektedir. Ancak, çeki veya çekleri teslim alıp mal veya hizmeti teslim etme borcunu yerine getirmez ise buna herhangi bir hapis cezası söz konusu değildir. Takdir edilmelidir ki, borç yükümlülüğü sadece para ödemekle sınırlı değildir. Buradaki problem, çekin veriliş amacını çok iyi tespit ve tayin etmektedir. Çek eğer satın alınan bir mal veya hizmet karşılığı doğan borca karşılık verildiyse, bunu bir borç vesikası olduğu artık kabul edilmeli ve her borcunu ödemeyene nasıl bir yaptırım uygulanıyorsa aynısı uygulanmalıdır. Yürürlükteki yasaların ve mevzuatın piyasa gerçeklerini görmezden gelmesi acilen düzeltilmesi gereken bir olumsuzluktur. Kaldı ki; Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve TBMM Başkanlığına arzı Bakanlar Kurulunca 14.04.2009 tarihinde kararlaştırılan “Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun” 2. Maddesinde; “Sekiz yıllık uygulama 3167 Sayılı kanunun değiştirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Çünkü umut edilenin aksine karşılıksız çek suçunun özel olarak düzenlenip suçun oldukça uzun bir hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılması caydırıcı olmamış, aksine piyasada karşılıksız çek miktarı artmış ve ceza davaları önemli bir rakama ulaşmıştır.” İbaresi dikkat çekmektedir. Ancak kanunda yapılan bu değişikle kaldırılan hapis cezası, toplumsal baskı ile 2016 yılında yeniden gündeme gelmiş bu defa TBMM Adalet Komisyonu bunun için rapor sunmamış ve görüş bildirmemiştir ve bu haliyle karşılıksız çekler için yeniden hapis cezası uygulaması başlamıştır. Yani geçmişe bakıldığında, doğru olan değil, sesi fazla çıkan tarafın dediği kanun olmuştur. Anılan düzenlemeye Meclis Adalet Komisyonu tarafından rapor verilmemesi bunun en somut delilidir.
Yasaların ve uygulamaların akış sürecinden anlaşıldığı üzere, karşılıksız çeklere hapis cezası uygulamasının temel amacının, ticareti disipline etmek ve çek hamillerini korumak olduğu açıktır. Ancak gelişen teknolojik imkânlar, geçmişte yaşanan problemlere aslında en efektif çözümlere kavuşmayı sağlamıştır. Artık günümüzde çekler karekodlu olarak basılmakta, çeki alan taraf, veren tarafın rızasına bakılmaksızın firmanın çek ödeme performansını, kabiliyetini, kaç zamandır ne miktarda çeki ödediğini ve buna benzer birçok bilgiyi analiz edip o haliyle kabul veya red edebilmektedir. Çek hamillerinin korumak ve ticareti disipline etmek için atılan en etkin adım da zaten budur. Bu tür imkânları kullanarak edinilen verilere göre, çeki tanzim ve teslim ettiği tarihte, geçmişinde yeteri kadar olumlu veriye sahip olan bir kişi veya firma olmasına rağmen artık çeklerini ödeyemez duruma düşmüş ise, buna dolandırıcı hükmü vermek asla adil bir yöntem değildir.
Bilgiye ulaşmanın zor, iletişim imkânlarının kısıtlı olduğu yıllarda, satıcıların muhtemel müşterilerinin ticari geçmişleri ve güvenilirlikleri hakkında fikir sahibi olma şanslarının olmadığı veya sınırlı olduğu dönemlerde karşılıksız çekler için uygulanan hapis cezaları, aslında bir nevi alacak sigortası yerine geçmiş, satıcılar müşterinin ticari geçmişini tam anlamıyla öğrenemese bile, çek cezasının caydırıcılığına güvenerek mal veya hizmet teslimlerini yapabilir olmuşlardır. Ancak günümüzde sadece bir akıllı telefon uygulaması ile çek keşidecisinin güvenilirliğini teyit etmek mümkündür. Bu teyidi yaparak çeki teslim alan tacir ise bu ticaretin sorumluluğu almış ve karşı tarafın riskini kabul edilebilir risk olarak değerlendirmiştir. Basiretli her tacir kendi risk yönetimini kendisi yapmalı ve sonuçlarına da katlanmalıdır. Diğer taraftan, uzun yıllardır yüklü miktarda ve çok sayıda çek ödemiş bir firmanın, aniden çek ödeyemez duruma düşmesi, onun birden bire ahlak değiştirip dolandırıcılığa başladığı anlamına gelmemelidir. Borcunu ödemeyen bir firmanın, borç cinsi çekli borç olup olmadığına bakılmaksızın, ödemememe veya ödeyememe gerekçelerine göre tasnif edilmeli, gerçek anlamda piyasa mağdurları ile dolandırıcıları ayırarak ceza hükmedilecek uygulamalar ön plana çıkarılmalıdır.
Çeki karşılıksız olduğu için işlem gören bir firma, eğer orta veya uzun bir ticari geçmişe sahipken bu işleme maruz kalmışsa, aslında alabileceği en büyük cezayı almış demektir, zira ticari hayatı sonlanmıştır. Böyle bir ticari cezaya maruz kalmayı hiçbir basiretli tacirin tercih edebileceği düşünülebilir bir mantık değildir.
Yukarda anılan gerekçelerin, ekonomik gelişmelerin ve toplumsal ihtiyaçların dikkate alınarak, normal çek ile vadeli çek arasındaki amaç ve kullanım farkının net ifadelerle belirlenmesi kaçınılmaz ve ertelenemez bir ihtiyaçtır. Vadeli olarak tanımlanan, keşide ile ödeme tarihleri arasında gün farkı olarak tanzim ve teslim edilen çeklerin bono hükmünde olduğunun yani borçlanma evrakı olduğunun kabul edilip, borç evrakı niteliğini taşıyan tüm evrakların aynı kategoride mütalaa edilmesi hakkaniyet ilkesinin gereğidir. Borcun ödenmemesi fiili eğer hürriyeti bağlayıcı bir cezayı gerektiriyorsa, bunun çek, senet, açık fatura, sözleşme ve sair borcu oluşturan her türlü ticari faaliyet için uygulanması, değilse çekle taahhüt edilmiş bir borcu başka nam ve esas altında nitelemeye zorlayarak insanları çağdışı ve insanlık dışı hapis cezalarına mahkûm etmek kanun koyucunun açık bir zafiyetidir.
Kısaca, mevcut çek yasası tüm bileşenleri ile yürürlükten kaldırılmalı, diğer tüm ticari konuların hukuki karşılığı için başvurulan Borçlar Kanunu içerisinde mütalaa edilmelidir. Çek ticaretin bir parçasıdır ve ticari yaklaşımlara tabi olmalıdır. Bu yaklaşımların da doğru adresi Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunudur. Bu ülkenin ve ülke piyasası gerçeklerinin içerisinde nasıl ki senet yasası adında bir yasa yoksa kendi başına bir çek yasasına da yer yoktur.
Anılan gerekçeler, reel piyasa koşulları, ekonomik baskılar ve toplumsal ihtiyaçlar göz önüne alınarak, 5941 sayılı Çek Kanunu yürürlükten kaldırılması, alacaklıların korunması ve bankaların ve ticaretin disipline edilmesi için daha adil, daha uygulanabilir, gerçekçi ve çok daha kapsamlı, ticareti ve haklı alacaklıları doğru düzgün ve her açıdan koruma altına alacak mevzuatların düzenlenmesi için gerekli adımların atılması, insanları hürriyetinden mahrum etmek yerine, örneğin sigorta şirketlerini teşvik ederek, günün koşullarına uygun ve dünyada tercih edilen çağdaş uygulamalarının yaygınlaştırılıp piyasalarda güven ve otokontrol mekanizmalarının işlerliğinin kazandırılması hepimizin beklentisidir.
Uğur MİT
Genel Başkan Vekili
Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.